Söyleyeceklerim sana gelsin istiyorum. Burada duyduklarım geçip giderse ve bir gün kaybolursa diye çok üzülüyorum. Belki senin sayende bu sesler, bir esintinle kıtaları, denizleri aşar. O balkonda “Ah Kardeşlerim” diye seslenen kadının sesini belki başkaları da duyar. Sadece bu ihtimalden dolayı ben artık sana “Ah Sevgili Kardeşim Rüzgâr” diyeceğim. Aslında burası oldukça kalabalık. Ama benim gördüğüm biçimiyle mi kalabalık, yoksa ben mi öyle zannediyorum bilmiyorum. En nihayetinde bir çift gözüm … Ah Sevgili Kardeşim Rüzgâr! Ben bu kadar güzel niyetin burada olmasını şaşkınlıkla izliyorum, biliyor musun? Kocasını kaybeden kadının, üzüntüden sesi, bedeni, ruhu, paramparça olsa da ağzından tek bir yıkıcı sözün çıkmamasına ilk defa şahit oluyorum. Hatta istiyorum ki bu şahitlik her yere ulaşsın. O zaman belki de bu acıdan kıvranan ses, herkesin yüreğine iyi gelir. Belki herkesin yüreğine bir şey söyler. Orada o trajedi hala duruyor. O kuşun kanatlarını sımsıkı tutanların elinde duruyor öncenin trajedisi. Geçmiş ama bitmemiş bir hikâye… İnsanın, zamanın ve gelecekte olabilecek tüm ihtimallerin gölgesi hala orada… Şimdi ağlamaktan boğulduğu halde çığlık atacak diye beklediğin o ince ses, kimseyi aşağılamayan sevgi diyor. Kimseyi öldürmeyen sevgi… Her şeye rağmen, gördüklerine rağmen, üstünü örttüklerine rağmen, öldürmelerine rağmen. Tam da o kuşun kanatlarını sımsıkı tuttuğun yerden kardeşlerine seslenen kadın öyle bir resim çiziyor ki! Resmin konturlarının üstünden defalarca geçsen de o resim bir türlü bitmiyor.
Bitmemiş, incinmiş bir resim
Olgunlaşamadan
Sessiz bir çığlıkta
Orada Unutmadım
Ah Sevgili Kardeşim Rüzgâr! Sen de unutma, es olur mu?
Elif Ongan Tekçe
Comments